Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 erdoğan niğdeli

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
optimist
Müdüre
Müdüre
optimist


Mesaj Sayısı : 66
Kayıt tarihi : 01/09/09

erdoğan niğdeli Empty
MesajKonu: erdoğan niğdeli   erdoğan niğdeli Icon_minitimeCuma Eyl. 25, 2009 1:15 am

erdoğan niğdeli Img002
Türkiyenin Bilinen En Eski Ünlü ve En İyi Tabela Üstadı (Ressam) ,Ustaların Ustası izmir;li Erdoğan NİĞDELİ

TABELACI : Tabela Sektöründe Yaptığımız Araştırmalarda karşımıza tek
bir isim çıkıyor,Erdoğan Niğdeli.Büyük Usta 45 Sene boyunca İzmirde
fırça sallamış.Atöylesinde sayısız kalfa ve usta yetişmiş.Eskiden bu
meslekte eli fırça tutan, güzel yazı yazan ve resim yapma yeteneği olan
sanatkar insanlar el emeği göz nuru ile yıllarını ve ömürlerini
tüketerek tabela sanatını yaparlardı. Reklam tabelalarında resim ve
yazı görsel olarak en etkileyici faktör olduğu için bu işe emek veren
insanlar isim isim birer usta olarak anılır saygı görürlerdi. Daha dün
sayılacak bir süre ,yani 15 yıl kadar önce diğital teknoloji işin içine
girince bu el sanatı ustalarımız kısa süre içinde birer birer tarih
oldular.

Şimdi artık bu meslek makinalar ve bilgisayarlarla yapılmaya başlandı
ve emeklisi, memuru, matbaacısı, bankacısı açıkhava reklamcılığına
soyunup eski tabirle tabelacı oldular. Gerçekten yıllarını bu mesleğe
vermiş atölyeler dışardan devşirme gibi bu işe girenler yüzünden zor
günler yaşamaya başladılar. Teknolojisini büyütenler büyük rakamlı
yatırım yapanlar ayakta kaldılar. Ama pasta küçüldü. Kârlar azaldı.
Amansız rekabet bir şekilde reklam verenlerin işine yaradı.. İşi
bilmeyenlerin, bir baskı ve bir kesim makinası alarak bu pastadan pay
kapma ihtirasları yüzünden şimdi duvara dayanıldı. Piyasalarda ki
durgunlukta ayrı bir konu.


Tabelacılık mesleği yurdumuzda ilk zamanlar diğer bazı sanat dallarında
olduğu gibi yahudi,rum ve ermeni vatandaşlarımız tarafından icra
edilmeye başlanmış daha sonraları bu sanatkarların yanlarında yetişen
ve eli bu mesleğe yatkın olan türkler tarafından meslek
ilerletilmiştir. Tabelacı dükkanları o zamanlarda bir fırça ve bir kutu
boyayla açılabiliyordu hatta bazı tabelacılar cebinde fırçası ile
türkiyeyi karış karış dolaşıp hem sanatını icra eder hemde para
kazanırdı.Şimdiki tabelacıların %40'ı mesleğe fırça ile başlayan ve
işini geliştiren teknolojiyi takip eden firmalardan oluşmaktadır.
erdoğan niğdeli Img008
Erdoğan NİĞDELİ



TABELA:19 yüzyılda, ingilterede başlayan sanayi
devrimiyle birlikte, firmaların kendilerini tanıtmak ve yaptığı işleri
anlatmak amacıyla işyerlerine astıkları metal,plastik ve ağaç üzerine
yazılan levhalar bugün tabela olarak adlandırılmıştır. Vehbi koç'un
hayatının anlatıldığı imparator adlı kitapta vehbi koç ilk bakkal
dükkanının açılışını şu sözlerle dile getirmiştir " Tabelamı
taktım,dükkanı açtım" Türkiyede tabela o yıllarda çok az bilinen bir
****ydı.Bugün dünyada başlı başına bir sektör olan tabelacılık geçmişte
allah vergisi yeteneği olan kişiler elinde iptidai bir şekilde el
sanatı olarak yapılmaktaydı.

Yıllardır hayatımıza onlar yön veriyor. Nerede
yiyeceğimize, nereden giyineceğimize, nereye gideceğimize yıllardır
onlar yön veriyor. Onlar ne bir siyasi, ne bir yayın kuruluşu nede
modacı. Her gün her yerde karşımıza eserleri ile çıkan tabelacılar.


İnsanlar bazen varlıklarını göstermek, bazen paylaşmak bazen de başkalarına yardımcı olmak için tabelalar yapmaya başlamışlar.

Dijital yaşam dünyamızı kuşatmadan önce tabelacılık bir
sanat ve bir zanaat dalı olarak varlığını sürdürmüş. Ne zaman ki
dijital istila işin içine girmiş işin büyüsü de bozulmuş.

Eli fırça tutan insanlar sokakları, dükkânları önce
yazılarla yönlendirmişler. Tabelacılıkta; az yeteneği olan insanlar
yazı yazarak başlamışlar işe. Tabelaların sanat eseri haline dönüşmesi
ise fırçaya sanatını yükleyenlerle olmuş. Ellerindeki fırça ile
tabelalara resimler çizilmiş. Bu işi daha çok resim kabiliyeti olan
insanlar çizmişler.

Elle Tabela ve afiş yazma işi 2000’li yılların başlarına kadar devam edilse de bu gün elle tabela yapan ustalar kalmamış.

Eskiden tabelacı olmak hem zor hem de bir o kadar
kolaymış. Bir fırça, bir kutu boya bir sehpa ve birde resim kabiliyeti
tabelacı olmak için yeterli oluyormuş.


Elle yapılan tabelalarda zanaat ve sanatını birleşmiş,
ancak bugün ki tabelalarda sanatı ve emeği görmek mümkün değil. Eskiden
tabelacılar arasında kim daha iyi tabela çizdiği konuşulur ve bu
şekilde tatlı bir rekabet oluşurmuş. Ancak bu gün tabelalar aynı
dijital makineden aynı özelliklerde tabelalar çıkmakta.


Tabela yapmakta o kadar kolay bir iş değilmiş. Tabelanın
büyüklüğü ve çizilecek yazı ve resmin özelliğine göre 3-4 gün sürermiş.


Tabelacılık aynı zamanda toplumla iç içe olmayı da
gerektirmiş. He iş yeri açana birkaç gün çalışan tabelacılar, esnafla
dost olurken, tabelasını yaptıkları iş yerinin bulunduğu mahalledeki
insanlarla da dost olurlarmış. Mahalleli onların tabela yapışlarını
karşısına geçip izlermiş.


Halka bu kadar yakın olan tabelacılar insanları da
tanırlarmış.Tabelacıya çok zengin ve bir o kadarda cimri olan bir iş
yeri sahibi gelmiş. Tabela yaptırmak istemiş. Ancak tabelacı önceki
tecrübelerinden bu işverenin öldüm fiyatını vereceğini bilmekteymiş.
Cimri ve zengine bir ders vermek istemiş.


Tabelada yapılacaklar konuşulmuş işveren bir de tabelaya
aslan çizmesini istemiş. Tabelacı usta “Aslan iplimi olsun, ipsiz mi”
diyerek müşteriye sormuş. Cimri aradaki fark nedir diyince “ipli,
ipsizden beş kuruş daha fazla” demiş. Cimri bunun üzerine ucuz olması
için “ipsiz olsun” demiş. Tabelacı Usta tabelayı yapmış bitirmiş. Çok
güzel bir aslan çizmiş. Geçenler aslana bakınca canlı zannedecek kadar
güzelmiş. Ancak tabelacı aslanın boyasını ikinci sınıf toprak
boyalardan yapmış.


Bir yağmur sonrasında dükkânına gelen zengin cimri
bakmış ki tabeladaki aslan boyaları yağmur suları ile akıp gidiyor.
Soluğu Tabelacı ustanın yanında almış. Tabelacıya neden böyle olduğunu
sormuş. Tabelacı ustada taşı gediğine koymuş “ Ee… Sen aslan ipsiz
olsun dedin, ipini bağlamazsan aslan bağlamazsan aslan kaçar” demiş.


Yazısı, yazıdaki üç boyutlu derinliği, derinlik vermek
için efekti, resimleri ile bir dönem bize yön veren tabelalar ve
tabelacılar sokağımızdan, hayatımızdan bir bir çekilip gittiler.


Şimdi şehirlerimizin her yanını estetikten uzak
birbirinin benzeri tabelalar kuşatmakta. Ancak eskiden elle çizilen
tabelalar gibi ne estetik var ne emek var. Nede ipi sağlam sağlam
bağlanmış aslanlı tabelalar kaldı.



Genç bir adam, caddelerdeki tabelalara bakar güzel yazı
ve resimleri gördükçe imrenirmiş ve tabela ustası olmaya karar vermiş.
"Bu mesleği yapacaksam, iyi bir tabela ustası olmalıyım," diye düşünmüş
ve ülkedeki en iyi tabela ustasını aramaya başlamış.


Sonunda bulmuş; yanına varmış, bir süre bekledikten
sonra usta tarafından kabul edilmiş. "Anlat, dinliyorum," demiş usta.
Genç adam anlatmaya başlamış, tabelalara ilgi duyduğunu ve iyi bir
tabela ustası olmaya karar verdiğini heyecanla anlatmış.


Yaşlı usta sesini çıkarmadan genç adamı dinlemiş,
sözleri bitince de ona bir yazı fırçası uzatmış, "Bu bir samur
fırçasıdır" dedikten sonra genç adamın eline fırçayı koymuş ve avucunu
kapatmış. "Avucunu aynen böyle kapalı tut ve bir yıl boyunca hiç açma.
Bir yıl sonra tekrar gel. Haydi şimdi güle güle," demiş ve şaşkın genç
adamı öylece bırakıp kalkmış, odadan çıkmış.


Genç adam evine dönmüş, kendisini merakla bekleyen
annesiyle babasına neler olduğunu anlatmış. Anlattıkça da kendisine çok
anlamsız gelen bu hareketi ve soğuk konuşması nedeniyle kızdığı ustaya
olan öfkesi artıyormuş.


Günler geçmeye başlamış. Genç adam sürekli söyleniyor,
ama avucunu hiç mi hiç açmıyormuş. "Nasıl böyle budalaca bir şey
yapmamı ister? Bir de ülkenin en iyi tabela ustası olacak. Bu saçmalığa
bir yıl boyunca nasıl katlanacağım, böyle bir eziyetle nasıl yaşarım?
Bu ne biçim ustalık. Ustalık kaprisi yapacaksa, bari başından
yapmasaydı." diye devamlı söyleniyor, her önüne gelene ustadan
yakınıyor, ama avucunu hiç açmıyormuş. Avucu kapalı uyuyor, bütün
işlerini diğer eliyle yapıyormuş. Ve bu duruma da giderek alışmaya,
diğer elini çok rahat kullanmaya başlamış. Uyurken de yanlışlıkla avucu
açılıp fırça düşmesin diye hep yarı uyanık uyuyormuş. Böylece bir yıl
geçmiş, her günü zorluklarla dolu, her gecesi de yarım uykuyla yaşanmış
bir yılı tamamlanmış. Ve o gün gelmiş.


Genç adam tam bir yıl sonra, büyük ustanın karşısına
çıkmış. Usta bir süre beklettikten sonra yanına gelince, genç adam ne
kadar saçma bulursa bulsun, bu sınavı başarıyla tamamlamış olmanın
verdiği gururla elini uzatmış, avucunu açmış.


"İşte fırçan!" demiş.
"Bir yıl boyunca avucumda taşıdım, şimdi ne yapacağım?"

Yaşlı usta sakin bir sesle cevap vermiş:
"Şimdi sana bir baska bir fırça vereceğim, onu da aynı şekilde bir yıl boyunca avucunda taşıyacaksın."

Bu söz üzerine genç adam bütün sükunetini kaybetmiş,
bağırıp çağırmaya başlamış. Yaşlı ustayı bunaklıkla, delilikle
suçlamış, tabela ustalığını öğrenmek için gelen genç bir insana böyle
eziyet ettiği için, hasta olduğunu bağıra çağıra söylemiş.


Genç adam bağırıp çağırırken, yaşlı usta ona
hissettirmeden bir başka fırçayı avucuna sıkıştırmış. Öfkeden yüzü
kıpkırmızı genç adam, bir yandan bağırıp çağırırken avucundaki fırçayı
hissetmiş. Durmuş, fırçanın kıllarını biraz daha sıkmış ve heyecanla
konuşmuş:


"Bu fırça, samur fırça değil usta!...”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://cizimsinifi.yetkin-forum.com
 
erdoğan niğdeli
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Ünlü ressamlar-
Buraya geçin: